-
1 köşe
köşe Ecke f; Eck-;köşe başı Straßenecke f;köşe başı bakkalı fam (der) Laden um die Ecke;köşe(de) bucak(ta) alle Winkel; an allen Ecken und Enden;köşe kadısı Träumer m, -in f; Einzelgänger m, -in f;köşekapmaca Kinderspiel Bäumchen wechseln;köşeyi dönmek um die Ecke biegen; fig fam schnell zu etwas kommen;dört köşe Viereck n -
2 köşe bucak
Ecke f, Winkel m; (\köşe bucak kaçmak) sich in einen Winkel verkriechenevin köşesini bucağını aramak jeden Winkel im Haus absuchen, jede Ecke im Haus absuchen -
3 bucak
cehennemin bucağı ( fam) am Arsch der Welt -
4 köşe bucak
озвонч. -ğıуголки́, закоу́лкиköşe bucak aradım, ama bulamadım — я обыска́л все углы́ и закоу́лки, но не смог найти́
köşe bucak kaçmak — от всего́ и от всех отстрани́ться, уедини́ться
-
5 bucak
1. أوب [أَوْب]Anlamı: kenar, köşe, yer2. توجه [تَوَجُّه]Anlamı: kenar, köşe, yer3. جانب [جانِب]Anlamı: kenar, köşe, yer4. جانح [جانِح]Anlamı: kenar, köşe, yer5. جنب [جَنْب]Anlamı: kenar, köşe, yer6. صدد [صَدَد]Anlamı: kenar, köşe, yer7. صفح [صَفْح]Anlamı: kenar, köşe, yer8. صوب [صَوْب]Anlamı: kenar, köşe, yer9. متجه [مُتَّجَه]Anlamı: kenar, köşe, yer10. ناحية [ناحِيَة]Anlamı: kenar, köşe, yer11. نحو [نَحْو]Anlamı: kenar, köşe, yer12. وجه [وَجْه]Anlamı: kenar, köşe, yer -
6 köşe
"1. corner. 2. out-of-the-way place, secluded spot, nook. - başı 1. street corner. 2. corner, situated at a corner. - bucak every nook and cranny. -sine/-ye çekilmek to live a quiet, simple life; to withdraw from the center of the stage; to withdraw from public life. -yi dönmek to make good, get where one wants to be in life, attain the (socioeconomic) status one has wished to achieve. - kadısı person who hates to be inconvenienced, person who loves his comforts. - kapmaca children´s game puss in the corner. " -
7 köşe bucak aramak
v. scour -
8 köşe bucak
every nook and cranny -
9 araziyi köşe bucak aramak
v. quarter -
10 dünya
1. the world, the earth. 2. the universe. 3. everyone, people. -da never in this world: Dünyada gitmem. I would not go for the whole world. - ahret kardeşim olsun. colloq. Let it be friendship only. - âlem colloq. everybody. -yı anlamak to understand life, be mature. -yı başına dar etmek /ın/ to make life unbearable for. - başına yıkılmak to be very miserable. -lar benim oldu. colloq. I felt on top of the world. - bir araya gelse even if everybody is opposed. -nın dört bucağı the four corners of the earth. - durdukça for ever and ever. -dan elini eteğini çekmek to cut oneself off from the world and worldly things. - evi marriage. - evine girmek to get married. -dan geçmek/-dan el çekmek to retire from the world, lose touch with life. -sından geçmek to lose one´s interest in life. -ya gelmek to be born, come into the world. -ya getirmek /ı/ to give birth to, bring into the world. - görüşü one´s general philosophy of life. -ya gözlerini açmak to be born, open one´s eyes to the world. -yı gözü görmemek to be so affected by something that one can´t think of anything else. - gözü ile görmek /ı/ to see (someone) before one dies. -ya gözlerini kapamak/yummak to die, pass away, close one´s eyes to the world. - güzeli 1. (person) of outstanding beauty. 2. Miss Universe. -dan haberi olmamak to be unaware of what is going on around one. -yı haram etmek /a/ to make life a living hell for (someone). -nın kaç bucak/köşe olduğunu anlamak/öğrenmek to learn by bitter experience. -nın kaç bucak olduğunu göstermek /a/ to give (someone) what he has coming to him. - kadar a whole lot. -ya kazık kakmak to live to a ripe old age. - kelamı worldly talk. - kelamı etmek to talk about worldly things. - kurulalıdan beri since the world began. - malı/nimeti wealth, possessions. - malı dünyada kalır. proverb You can´t take it with you. -lar (onun) olmak to be very happy. -nın öbür/bir ucu the far end of the world. -nın parası a lot of money. - penceresi colloq. the eyes. - (Peygamber) Süleyman´a bile kalmamış. proverb No man can live forever. -yı tozpembe görmek to see things through rose-colored glasses. -yı tutmak to spread far and wide. - varmış! colloq. How wonderful! (expression of relief). -nın yedi harikası Seven Wonders of the World. - yıkılsa umurunda değil. colloq. He doesn´t give a damn. - yüzü görmemek to be overwhelmed by circumstances. -yı zindan/zehir etmek /a/ to make life unbearable for. - zindan olmak /a/ to be in great distress. -
11 dört
"1. four. 2. all (sides, directions, parts). - ayak üstüne düşmek to land on one´s feet, be very lucky; to get out of trouble easily. - ayaklı quadruped, four-legged. - başı mamur in perfect condition, prosperous, flourishing. -te bir one fourth, a quarter. - bir tarafı/ yanı all around it, on all sides of it. - bucak everywhere. - dönmek 1. to search desperately for a remedy. 2. to scurry around. - dörtlük 1. mus. whole note. 2. perfect. - duvar arasında kalmak to be shut in. - elle sarılmak/yapışmak /a/ 1. to go into (something) wholeheartedly. 2. to cling to (someone) for support and help. - göz person wearing glasses. - gözle bakmak /a/ to look carefully (at). - gözle beklemek /ı/ to wait eagerly (for). - göz bir evlat için. proverb All that parents do is for their children. - işlem the four arithmetical operations. - köşe/köşeli four-cornered, four-sided; square. - köşe olmak to be highly pleased, be delighted. - taraftan on all sides. - üstü murat üstü fortunate, prosperous, flourishing. - yanına bakmak/- yana bakınmak to look all around. - yanı deniz kesilmek to be left without help or hope." -
12 küt
(-tü)1.тупо́йküt parmaklar — коро́ткие, то́лстые па́льцы
2.подр. тук! (об ударе о твёрдую поверхность)küt küt — стук-сту́к; тук-ту́к
küt küt atmak или küt küt vurmak — уси́ленно би́ться, си́льно стуча́ть
См. также в других словарях:
bucak — is., ğı 1) Kenar, köşe, yer Bunlardan sonra köşede, bucakta, kendi âleminde yaşayan Türkler vardı. Y. K. Beyatlı 2) esk. İlçelerin, bir müdürle yönetilen bölümlerinden her biri, nahiye Birleşik Sözler bucak bucak dip bucak dört bucak kıyı bucak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
köşe — is., Far. gūşe 1) Birbirini kesen iki çizginin, iki düzlemin oluşturduğu açı, zaviye Kutunun sivri köşesi. 2) İki duvarın birleştiği girintili veya çıkıntılı yer Seniha Hanım parmağını odanın köşesine uzattı. P. Safa 3) İki sokağın veya caddenin… … Çağatay Osmanlı Sözlük
köşe bucak kaçmak (veya saklanmak) — kimseye görünmek istememek Anası köşe bucak kaçıyor, tenha bir yer buldukça hıçkırıyordu. R. Enis … Çağatay Osmanlı Sözlük
köşe bucak — is., ğı Göze çarpmayan yer Doktorun hanımı da Nadir Hanım a evin köşesini bucağını göstermeye başladı. M. Ş. Esendal Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller … Çağatay Osmanlı Sözlük
buçak — (buçağ) köşe, kenare; bu an, bu vakit; inziva; kyard … Çağatay Osmanlı Sözlük
dünyanın kaç bucak (veya köşe) olduğunu göstermek (veya anlamak) — dünyada ne gibi güçlükler olduğunu bildirmek (veya anlamak), insanın başına neler gelebileceğini öğretmek veya öğrenmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
GUŞE — f. Köşe, kenar, bucak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
munkuşi — bucak, köşe … Çağatay Osmanlı Sözlük
buluñ — köşe, bucak, zavlye II, 371 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
bük — köşe, bucak, I, 333 tomurcuk. I, 233 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
Anatolian beyliks — Anatolian Turkish Beyliks map. Anatolian beyliks, Turkish beyliks or Turkmen beyliks (Turkish: Anadolu Beylikleri, Ottoman Turkish: Tevâif i mülûk, Beylik Turkish pronunciation: [bejlic]) were small Turkish Muslim … Wikipedia